Miles'in ruhu Açık Hava'da

-
Aa
+
a
a
a

Selim Benba[email protected]

Bir İstanbul Caz Festivali daha başladı. Gerçi bu yıl, sanırım kriz nedeni ile, ne yazık ki (!) daha az pop ve rock yıldızını ağırlıyoruz, ama yine de ne yapalım, idare edeceğiz herhalde, gidecek birkaç konser buluruz diye düşünüyorum! Birkaç konser mi? Bu festival gerçek cazseverler için unutulmayacak bir yazın habercisi oldu. Her ne kadar entelektüel kesime hitap eden gazetelerimizde bile, bu festivalin ikonu ve kapak sayfa resimleri Marianne Faithful’a ayrılmış olsa da, İstanbul sanatseverleri olarak her biri hakkında sayfalarca yazılabilecek isimleri ve projeleri ağırlama onuruna sahibiz. 8 Temmuz 2002 ile başlayan hafta, bir gün ara ile cazın bence tartışmasız en önemli üç ismini İstanbul Açıkhava Tiyatrosu’nda anıyoruz. John Coltrane, Miles Davis ve Charlie Parker... İki hafta içinde Bill Evans ekolünün devamı olan, en önemli ekol piyanistlerinden Chick Corea ve Herbie Hancock, yeni neslin en çok ön plana çıkan piyanistleri arasında yer alan Gonzalo Rubalcaba, Dave Kikoski ve Esbjörn Svensson, tenor saksofonun Coltrane sonrası nesli arkasından sürükleyen ustası Michael Brecker, Miles Davis’in son çalışmalarından tanıdığımız ve Coltrane albümü ile hatırlarımızdan silinmeyen alto saksofon üstadı Kenny Garrett, yeni neslin iki yetenekli trompetçisi Nicholas Payton ve Roy Hargrove, davulculardan caz tarihinin efsanesi Roy Haynes ile birlikte olacağız. Charlie Haden & Pat Metheny ikilisi ve ECM severler için Garbarek ise festivalin tuzu biberi olacak.

"Neden caz?"

Gerek anacağımız Coltrane, Miles ve Parker hakkında, gerek yukarıda bazılarını saydığım müzisyenlerin her biri hakkında sayfalarca ansiklopedik bilgi verilebilir. Şu tarihte doğdu, şunlarla çaldı bunlarla çaldı, şu albümleri yaptı ve saire... Bunlardan hiçbirini ben yazmayacağım. Bu bilgilerin alasını internetten bilimum sitelerden indirebilirisiniz, entelektüel kesime hitap eden gazetelerimizin özel eklerinde bu sanatçılar detaylı bir şekilde tanıtılıyor. CD’ler zaten amazon.com’da elinizin altında... Ben burada bu kadar güzelliğin içinde yine de mutsuz olacak birşeyler bulabiliyorum. 12 milyonluk İstanbul’umuz, 2002 kışını caz kulüpsüz geçirdi. Entelektüel kesime hitap eden gazetelerimiz caz festivalini lanse ederken, hala Marianne Faithful’u ve adını iki üç sene sonra kimsenin hatırlamayacağı yeni yetme hiphop gruplarını ve üç beş salsacıyı ön plana çıkarıyor. Yanlış anlaşılmasın, kimse ile ve hiçbir müzik türü ile

Marianne Faithfull, basının bu yılki festival gözdesi

alıp veremediğimiz yok. Ancak bir caz festivalimiz varsa ve bu festivalde Coltrane’i, Miles’ı ve Parker’ı anıyorsak, 80’lik Roy Haynes’i davulunun başında bebop çalarken dinleyebiliyorsak ve bunları genç nesile tanıtmak ve sevdirmek şansımız varsa, bu şansı iyi kullanmamız gerek, buna mecburuz! Kimse popüler isimlerin caz festivallerin tanıtımı için önemli olduğunu, zaten dünyadaki tüm festivallerde bu tarz müziklerin ve sanatçıların festivalleri renklendirdiği masalını anlatmasın. Bugün sorun caz festivaline gelen veya gelecek seyircilere, kaç tanesi Miles’ın, Parker’ın Coltrane’nin ikişer tane CD’sinin adını sayabiliyor? Coltrane’nin kim olduğunu o konsere gidecek kaç kişi biliyor? Sevgili Zühal’in gayretleri ve kişisel angajmanı ile yayınladığı Caz Dergisi olmasa kimsenin dünyadan haberi olmayacak. İstisnaları bir köşeye koyarsak bu derginin dışındaki gazete ve dergilerdeki caz yazılarının niteliği tartışılır... Hasbelkader konser öncesi birkaç basın toplantısında bulundum. Önce ilk soruyu kim soracak diye herkesin birbirine bakması... Daha sonra sanatçılara sorular yöneltilmeye başlayınca duyduğum utançtan yere bakıyorum ve yüzüm kızarıyor... “Kaç yaşında müziğe başladınız?” “Neden caz?”

İstanbul Caz Festivali, Türkiye’nin en başarılı sivil toplum örgütlerinden biri olan İKSV’nin üstün çalışmaları ile dünya standardını yakaladı ve geçti bile...Sevgili Görgün Taner’e ne kadar teşekkür etsek az... Biraz bu festivaldeki seviyenin İstanbul’un ve Türkiye’nin caz yaşamının her yönüne da yansıması ve cazın sadece festival esnasında değil tüm yıl boyunca gündemde olması bir sonraki aşama olmalı...

"Directions in Music"

Bu yıl festivalde her konser bir başka güzel, bir başka önemli olacak. Ama bence en önemli konser 10 Temmuz 2002 akşamı Açıkhava’da...“Directions in Music” Michael Brecker, Herbie Hancock ve Roy Hargrove, Miles’in ve Coltrane’ın 75. doğum yılları anısına Haziran 2002’de “Directions in Music” adlı konser albümünü yayınladılar.

Michael Brecker

Bu albümde cazın iki büyük isminin parçalarını ve onlara adanmış kendi bestelerini çalıyorlar. Bu albümün tanıtım turnesinin duraklarından biri de İstanbul... 10 Temmuz Çarşamba akşamı, Coltrane’in “Impression” ve Miles’ın “So what” isimli standartlarının karışımını enstrümanlarında müzikalite ve virtüözite açısından zirvede olan Michael Brecker, Roy Hargrove ve Herbie Hancock’tan dinleyeceğiz. Bu standartlar, modal caz tarzında ve ritm ve armoni açısından aynı yapıda... ”Impressions”ı Coltrane’nin Village Vanguard’daki canlı kayıtlarından, “So what”ı ise Miles’ın 1960’da kaydettiği caz tarihinin en önemli albümü olarak gösterilen “Kind Of Blue”dan biliyoruz. (Bu albümde Coltrane de çalıyordu) Miles ve Coltrane’i en iyi anlatan bu iki besteyi, hayatı boyunca müzikal olarak Coltrane’nin peşinden gitmiş Michael Brecker’dan ve Miles’ın en olgun döneminde onunla çalmış olan Herbie’den dinlemek ne büyük bir ayrıcalık...
Coltrane’nin 1965’yılındaki albümü ile aynı adı taşıyan modern cazın en güzel örneklerinden “Transition”, gelmiş geçmiş en güzel baladlardan biri olan Coltrane’in “Naima”sı da büyük olasılıkla Açıkhava’da tınlayacak... Miles’ın ruhu, 1988 yazından sonra tekrar Açıkhava’da olacak... Kendisi ile 1955-1960 arasında birlikte çalan ve daha sonra grubundan ayrılarak tarih boyunca istinasız caz çalan tüm tenor saksofoncuların idolü haline gelen Coltrane’i bu kez yanına alarak...